29 Aralık 2015 Salı

Yenimahalle Kent Konseyi & AGİKAD // GÜNDEM YENİMAHALLE SONUÇ BİLDİRGESİ

GÜNDEM YENİMAHALLE SONUÇ BİLDİRGESİ
Yenimahalle’de uzlaşma kültürünün gelişmesine katkı sağlamak ve kent sorunlarının çözümü için ortak akıl oluşturmak amacıyla, Yenimahalle Kent Konseyi eşgüdümünde yapılması planlanan toplantıların birincisi 28 Kasım 2015 tarihinde Yenimahalle Belediyesi Meclis Salonu’nda gerçekleştirildi.  Toplantıya Yenimahalle Belediye Başkanı Sayın Fethi YAŞAR, Belediye Başkan Vekili Sayın Mehmet KARTAL, Belediye Meclis Üyeleri, Yenimahalle’deki sivil toplum kuruluşu ve derneklerin başkan ve yöneticileri ile Kent Konseyi Başkanı Atila ÇINAR, Genel Sekreter Selçuk SARIKAYA, Yürütme Kurulu Üyeleri ve Kent Konseyi Çalışanları katıldılar. 

Yenimahalle Belediyesi ve mülki idaresine, kent vizyonu ve geleceğe ilişkin doğru stratejileri oluşturmak üzere veri sağlamak amacıyla yapılan ve ‘Gündem Yenimahalle’ başlığı ile periyodik olarak devam etmesi öngörülen toplantıların ilk adımının sonuç bildirgesinde aşağıdaki maddelerin yer alması kararlaştırılmıştır:

1.                  Gündem Yenimahalle toplantıları, Yenimahalle Kent Konseyi eşgüdümünde, sivil toplum kuruluşu ve derneklerin katılımıyla ve iki aylık aralıklar ile sürdürülmelidir.

2.                  Devam toplantılarının her biri belirli bir tema ile (Yenimahalle’nin ekonomisi, Yenimahalle’de Kadın, Yenimahalle’de Kültür ve Sanat vb.) yapılacak ve toplantıda belirlenen tema ile ilgili olan sivil toplum kuruluşları ile dernekler sunum yapacaktır. Bu toplantılar belirlenen tema ile ilgili STK ve derneklerden talep eden birinin ev sahipliğinde yapılacaktır.

3.                  Yenimahalle Kent Konseyi, Yenimahalle’de bulunan STK ve derneklere ait bilgilere, onların haber,  program ve görüşlerine yer verilmek, dernekler arasında iletişimi sağlamak üzere, ortak bir web sitesi oluşturulması için Yenimahalle Belediyesi nezdinde girişimde bulunacaktır.

4.                  İki ayda bir yapılacak olan toplantılar için basılı davetiye hazırlanmayacak, davet e-posta ile yapılacak, ayrıca telefon ile teyit alınacaktır.


5.                  Ostim Sanayici ve İşadamları Derneği (OSİAD) Başkanı’nın talebi üzerine bir sonraki toplantının OSİAD’da yapılması kararı verilmiştir.  Toplantının tarih ve içeriğini Yenimahalle Kent Konseyi ve OSİAD görüşerek kararlaştıracaktır.

 YENİMAHALLE KENT KONSEYİ
TOPLANTI TUTANAĞI

Toplantının Adı
Gündem Yenimahalle, 1. Toplantı
Toplantının Tarihi ve Yeri
28 Kasım 2015
Yenimahalle Belediyesi Meclis Salonu
Toplantının Amacı
Gündem Yenimahalle toplantılarının temel amacı, Yenimahalle’de bulunan sivil toplum kuruluşu ve derneklerin kent ile ilgili düşünce ve projelerini birlikte tartışarak, Yenimahalle için ortak akıl oluşturmaktır. Periyodik olarak yapılacak ve her toplantıda farklı bir temanın ele alınacağı toplantılarla Yenimahalle Belediyesi ve mülki idarenin kent vizyonu ve geleceğe ilişkin stratejilerini oluşturma süreçlerine katkı sağlanması hedeflenmektedir.  
Toplantının Gündemi
28 Kasım 2015 tarihli, Gündem Yenimahalle 1. Toplantısının gündemi aşağıdaki maddelerden oluşmuştur:
- Açılış
- Kent Konseyi tanıtım sunumu
- Katılımcı görüşleriyle ‘Gündem Yenimahalle’ toplantılarının devamı için yol haritası belirlenmesi                                                       
- Dilek ve temenniler
Açılış Konuşmaları
Atila Çınar (Yenimahalle Kent Konseyi Başkanı) konuşması:
Dünyamız ve ülkemiz bugün her zaman olduğundan daha fazla karmaşık ve belirsizliklerle dolu. Böyle bir dönemde çıkış yolu bulmak için birey ve kurumların düşüncelerine ihtiyaç duyulmakta. Bu düşüncelerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkacak ortak akla ihtiyacımız var. Yenimahallemiz’de bu ortak aklın oluşmasına katkı sağlamak için bugün bir aradayız.

Günümüzün dünyasında ekonomi bir yandan küreselleşirken, bir yandan da yerel ekonomilerin önemi artıyor. Bugün çok az nüfusun yaşandığı köylerde, yörelerde bile, yerel ve karakteristik ekonomiler ve zenginlikler yaratılıyor.
600.000’e yakın nüfusun yaşamakta olduğu ilçemiz Yenimahalle’de de yerel ekonominin güçlenmesi için birçok adım atılıyor. İlçemiz ekonomisinin daha da güçlenmesi, insanımızın refahının artması, işsizlerimizin iş sahibi olabilmesi için iki önemli avantajımızın olduğunu biliyoruz.
Bu avantajlardan birincisi, Cumhuriyet’in ilçesi olmanın bir getirisi olan, eğitimli, kültürlü, yaşadığı kente karşı duyarlı insan varlığımızdır. Her meslekten, birçok uzmanlık alanından hemşerilerimiz var.
İkinci avantajımız ise, Yenimahalle’nin aynı zamanda bir sanayi bölgesi olması. 20,000’e yakın küçük işletme ve KOBİ’nin yanında ASELSAN gibi, Türk Traktör gibi dünya ölçeğinde büyük sanayi kuruluşlarımız var.
Bunların yanında ve en az bunlar kadar önemli bir gücümüz de, Yenimahalle’nin dokusunu iyi bilen, işe ve insana odaklı, yapıcı ve vizyon sahibi bir belediye yönetimimizin olması.
İşte bu avantajları ilçemiz için değere dönüştürecek fikirleri derlemek için buradayız.

Kent Konseyi veya sivil toplum kuruluşlarının icra yetkisi yoktur, olması da beklenemez. Bizler, Yenimahalle gönüllüleri olarak, ancak oluşturduğumuz ortak aklı icra yetkisi olanlara sunabiliriz. Belediyemizin ve mülki idarenin, kent vizyonu ve geleceğe ilişkin doğru stratejileri oluşturmaları için veri sağlayabiliriz.
İşte bu toplantıları bunun için başlattık ve bu nedenle ‘Gündem Yenimahalle’ başlığını benimsedik.
Toplantılarımızın Yenimahallemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Bu toplantıların devamı için Yenimahalle Kent Konseyi olarak bizim iki önerimiz var:
Birincisi, eğer kabul görürse, toplantıların iki aylık periyodlar ile yapılmasının uygun olacağını düşünüyoruz.
İkinci önerimiz ise, her toplantıda bir veya daha fazla katılımcı sivil toplum kuruluşunun tanıtım sunumları yaparak Yenimahalle ile ilgili görüş ve önerilerini aktarmasıdır. Bu yolla, ilçemizdeki sivil toplum kuruluşlarının birbirlerini daha kolay tanıyıp dayanışmalarını artıracaklarına inanıyoruz.

Sözlerimi dört noktaya temas ederek bitirmek istiyorum:
Bu toplantıların yapılması önerisi, benim de üyesi olmaktan gurur duyduğum YEN-DER’in başkanı Taner Başacar’dan gelmişti. Öneri için kendisine teşekkür ediyorum.
10 Ekim 2015 tarihinde buradan 3 kilometre ötede Cumhuriyet tarihimizin en büyük katliamlarından biri yaşandı. Ankara katliamında ve dünyanın her yerindeki katliamlarda ölen tüm masum insanları saygı ile anıyoruz.
Üç gün önce ‘kadına şiddete dur deme’ günü idi. Ülkemizde ve dünyada kadına yönelik şiddetin durması için var gücümüzle mücadele edeceğiz.
İki gün önce, Ankara’nın iki seçkin gazetecisinin özgürlükleri ellerinden alındı. Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasını protesto ediyor, gerçek adalet ve gerçek demokrasiye olan özlemimizi bir kez daha dile getiriyoruz.

Fethi Yaşar (Yenimahalle Belediye Başkanı) konuşması:
Yenimahalle Belediye Başkanı Sayın Fethi Yaşar açılış konuşmasında Yenimahalle’de yerel yönetim olarak son 6 yılda yapılanları ve önümüzdeki dönemler için gündemlerine aldıkları projeleri sayısal verilerle anlattıktan sonra, Yenimahalle Kent Konseyi ve Gündem Yenimahalle toplantılarına ilişkin özetle şunları dile getirdi:
Toplantıların başlangıcı olan Gündem Yenimahalle toplantılarının devam etmesini diliyorum. Yenimahalle Kent Konseyi’nin organize ettiği toplantılarda çıkacak sonuçların hem genel yönetimdeki hem de yerel yönetimdeki sorumlulara ulaşmasında faydalı olacağını düşünüyorum. Belediye başkanlığını yaptığım Yenimahalle’de iki tane büyük sanayi bölgesi var: OSTİM ve İVEDİK.
Bugün Türkiye’deki karışıklıklardan ötürü üretken insanlar iş yapamaz durumdalar. Dışişlerindeki başarısızlık, sorunlar nedeniyle ihracat yapan kurumlar; OSTİM, İVEDİK ve diğer bölgeler cezalandırılıyor. Yenimahalle için önem arz eden bu bölgelere sahip çıkmalıyız. Nitelikli eleman yetiştirilmesi ve işsizliğin önüne geçilebilmesi için çalışmalar yapmalıyız.
Sunum: Kent Konseyleri

Leyla Yıldız (Yenimahalle Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi) sunumu:
Yapılan sunumda, kent konseyi kavramının ortaya çıkışından ve yaygınlaşmasından başlanarak, Kent Konseyleri Yönetmeliği, yönetmelikten ve işleyişten kaynaklanan sorunlar, kent konseylerinin daha iyi işlemesi için öneriler, kentte yaşayanların katılımın artırılması için başta mahalle meclisleri ve çalışma grupları olmak üzere geliştirilecek temel araçlar dile getirildi. (NOT: Leyla Yıldız tarafından hazırlanıp sunulan metin katılımcı sivil toplum kuruluşu ve dernekler tarafından talep edilmesi durumunda elektroınik ortamda gönderilebilecektir. Bunun için Yenimahalle Kent Konseyi’ne mesaj gönderilmesi yeterlidir.)
Katılımcı Görüşleri
Ahmet Kurt (Ostim Sanayici ve İşadamları Derneği –OSİAD) Başkanı

Toplumsal yaşam alanları geliştirilmeli diye düşünüyorum. Hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, hak ve hukukun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, hesap sorma ve hesap verme, katılımcılık, yönetişim ancak toplumsal yaşamın geliştirilmesiyle sağlanabilir.

İki ay sonra yapılacak toplantıda Yenimahalle Kent Konseyi’ni ve katılımcı kuruluşları OSİAD’da ağırlamak istiyoruz. Derneklerle ilgili tanıtım kısmında ilk sunumu OSİAD olarak yapmaya talibiz.

Taner Başacar (Yenimahalle Dostları Derneği – YEN DER) Başkanı

Kent Konseyi’nin ilkeleri ve amaçları herkesçe kabul edilebilen ilkeler ve amaçlardır. Önümüzde daha insani, barışçıl, hoşgörülü bir ilişki ağının oluşturulması ülkemiz ve Yenimahalle’de yaşayanlar açısından önemlidir. Asıl sorunumuz örgütlenme ve örgütlenmeye yöneliktir. Halkla örgütlenmeyi sağlayarak yapılanları anlatabilmeli, eksiklerimizi fark edebilmeli ve bunlarla ilgili çalışmalar yaparak kamuoyunda yaygınlaştırabilmeliyiz.
STK’lar birbirlerini tanımıyor ve birbirleriyle hiçbir ilişkileri yok. Bu toplantılar sayesinde STK’lar birbirini tanıyacak ve faaliyetler yürütecekler.
Toplantıya katılmayan STK’lar ile ilişki kurulmalı, toplantıların önemi anlatılmalı ve bundan sonraki toplantılara katılmaları sağlanmalıdır.
WEB sayfasında ve diğer yollarla iletişim kurulmalı, insanların çalışmalardan haberdar olması sağlanmalıdır.
Çalışma grupları kurulmalıdır. İlkesel çalışma yürütülmelidir.
Her bölgede hizmet aşkıyla, muhtarlarla ve STK’larla birlikte çalışılmalıdır.
Mümkünse bu toplantılar iki ayda bir değil, daha kısa aralıklarla yapılmalıdır.

Ömer Koç (Batıkent Zihinsel Engellileri Koruma Derneği / Zihinsel Engelliler Federasyonu Başkanı / Engelliler Konfederasyonu Genel Sekreteri)

Sayın Fethi Yaşar’ın da yardımıyla örneği olmayan bir Zihinsel Engelliler Yaşam Merkezi’ni ülkemize kazandırdık. 66 yataklı bir merkez ve zihinsel engelli çocuklar ailesini kaybedince burada yaşayacak. Gündüz ve Gece Bakım Merkezi yapmaya başladık ancak çok ağır şartlar içeren bir yönetmeliği var. Konfederasyon olarak yönetmeliği düzenledik. 7 Haziran seçimleri sonrasında geçici hükümet yönetmeliği onaylamadı. Aile İl Müdürlüğü’ne müracaat ettik. Ruhsat vereceklerini ama yeni yönetmeliği beklememizi söylediler. Gündüz çocuklarını bırakmak isteyen ailelerin bilgisi olsun istiyoruz.

Levent Kavlak (İş Sağlığı ve Güvenliği Profesyonelleri Derneği Başkanı)

Yenimahalle merkezli bir derneğiz ve Türkiye’deki bütün faaliyetler burada gerçekleşiyor. İş kazalarına ve meslek hastalıklarına dikkat çekerek İş Sağlığı ve Güvenliği kültürünü oluşturmaya çalışıyoruz. Çok fazla çalışanı olması ve işletmelere yönelik kararlar vermeleri nedeniyle belediyelere bu konuyla ilgili çok büyük görevler düşüyor. Biz bu konuda Kent Konseyi’ne danışmanlık vermek istiyoruz.

İnsaf Kılıç (Ankara Girişimci Kadınlar Derneği Başkanı)

Batıkent ve Yenimahalle bizler için önemli. Bölgemizde kadınlara hizmet etmek istedik. Hangi STK, ne şekilde ve hangi alanda çalışıyor? Neyi başarmak istiyoruz? Gücümüzü nasıl birleştirebiliriz? Sanat ve girişimcilik konusunda dayanışma içerisinde olmak istiyoruz. Ev kadınların üretime katılması sağlanmalı.

Neriman Koçak (Ankara Kadın Girişim Üretimi İşletme Kooperatifi Üyesi)

Ev kadınlarının ürettiklerinin satışını kooperatifin üstlenmesini istiyoruz.
Kadınların gelişmesine yardımcı olmalıyız. Kadınların girişimcilik konusunda adım atmasına önayak olmalıyız. Kadınların ürettiklerini satacağı bir yere ihtiyaç var. Belediyeden yardımcı olmasını istiyoruz.

Şaziye Aydoğan (Şeker Portakalı Eğitim ve Kültür Derneği Başkan Yardımcısı)

Toplantılarda derneklere 10-15 dakika söz hakkı verilmeli ve birkaç dernek kendini tanıtabilmeli. Gençlerin ve çocukların büyük bir kütüphaneye ihtiyacı var. Ayrıca çocukların özgür, bilimsel bir öğrenme ortamına ihtiyacı var. Çocuk Kültür Merkezi, kütüphane ile birlikte düşünülebilir.

Kemal Beycan (İzci Dernekleri Federasyonu Başkanı)

Yenimahalle Kent Konseyi’nin Yenimahalle’de yaşayan herkesin üye olarak girebileceği bir web sitesi olmalı. İstek ve şikayetler dile getirilebilmeli.
40 yıl çocuk ve gençlerle birlikte izcilik yapan biriyim ve tecrübelerimi Kent Konseyi’ne aktarmak istiyorum.

Salih Ertürk Tuzcu (Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı)

STK başkanlarının birbirini tanıması için yemek düzenlenebilir. Milli bayramlar unutuluyor. STK’ları milli bayramlarda Atatürk büstüne çelenk koymaya davet ediyoruz. Üye sayısı da artar.
Kapanış Konuşmaları
Fethi Yaşar (Yenimahalle Belediye Başkanı):

Acil web sitesi yapılmalı. Bu site ile bölgedeki derneklerin, yaptıkları çalışmaların tanıtımı, dernek başkan ve yöneticilerinin birbirlerini tanımaları sağlanmalı. Genel ve yerel idarenin yaptığı çalışmalara sivil toplumdan daha fazla katılım sağlanmalı.
İki ayda bir yapılacak toplantıların her biri ayrı bir başlık ve tema ile düzenlenmeli, her toplantıda ele alınan konuya yoğunlaşılmalı.

Gündem Yenimahalle toplantılarının birincisi, Yenimahalle Kent Konseyi Başkanı Atila Çınar’ın katılımcılara teşekkür etmesiyle sona erdi.

18 Aralık 2015 Cuma

Özgecan Aslan’dan sonra bir kadın cinayetine daha ağırlaştırılmış müebbet

Özgecan Aslan’dan sonra; 
Bir kadın cinayetine daha ağırlaştırılmış müebbet
Tarsus’ta Özgecan Aslan’ın vahşice, alçakça ve haince öldürülmesine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesinin ardından bir kadın cinayetinde daha aynı ceza kesildi.
Haksız tahrik istedi alamadı
Evlilik programında evlenmelerinden üç ay sonra Selime Günaydın’ı ekmek bıçağıyla altı kez bıçaklayarak; Bilerek, isteyerek ve hunharca öldüren Rıfat Gönbak’ın yargılanmasına Bakırköy 4’ncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.
Saygın tutum ve 
haksız tahrik indirimi verilmedi
Mahkeme, Gönbak’ı saygın tutum ve haksız tahrik indirimi vermeyerek ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırdı. Davayı takip eden CNN Türk muhabiri Göksel Göksu, sanığın öldürdüğü eşinden şiddet gördüğü yönünde savunma yaptığını, ancak mahkemenin bu iddiayı dikkate almadığını kaydetti.
Özgecan Aslan milat oldu
Özgecan Aslan cinayeti Türkiye’den kadın cinayetlerinin geldiği noktaya karşı bir milat haline gelmiş, Türkiye’nin dört bir yanında kitlesel protestolar düzenlenmişti. Katillere ‘sudan sebeplerle’ haksız tahrik ve saygın tutum indirimlerinin verilip cezaların ‘kuşa indirilmesi’nin önüne geçen Özgecan Aslan yasasının getirilmesi talep edilmişti.
KADIN CİNAYETLERİNE BAKIŞ AÇISI DEĞİŞEBİLİR
Özgecan Aslan’ın katil zanlılarına verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ardından Selime Günaydın cinayetinde de mahkemenin benzer bir karar vermesi, yargının kadın cinayetlerine bakışını değiştirebileceği umudu doğurdu. (DİKEN; 16/12/2015 13:37)

22 Ekim 2015 Perşembe

W-20 ZİRVESİ İZLENİMLERİ; İnsaf KILIÇ, AGİKAD Yönetim Kurulu Başkanı

W-20 ZİRVESİ İZLENİMLERİ

İnsaf KILIÇ 
AGİKAD (ANKARA GİRİŞİMCİ KADINLAR DERNEĞİ) YÖNETİM KURULU BAŞKANI
AGİKAD OLARAK DAVETLİ OLDUĞUMUZ 16-17 EKİM 2015/İSTANBUL W 20 ZİRVESİ KAPSAMINDA GERÇEKLEŞEN W-20 İZLENİMLERİ       
ÜLKEMİZ İÇİN SON DERECE ÖNEMLİ, KADIN ÇALIŞMASININ YANI SIRA İNSAN HAKLARINDA İYİLEŞME ADINA, DÜNYANIN ÖNDE GELEN LİDERLERİNİN BULUŞMASINA KADIN LİDERLERİN ÖNCÜLÜK ETMESİ POZİTİF İYİLEŞMEYE SU TAŞIMAYI BAŞARMIŞTIR. 
CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN RECEP TAYİP ERDOĞAN’IN DA KATILIMIYLA GERÇEKLEŞEN W-20 ZİRVESİ,
ÖZETLE KADIN KONUSUNDAKİ İYİLEŞMEDE, YEPYENİ BİR DÜNYA YARATMANIN VE POZİTİF YÖNDE, İYİLEŞMENİN ADIMLARI İNSANLIK ADINA BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR.
Projenin tamamının İngilizce, olması ve üç başarılı kuruluş, KADEM,KAGİDER,TİKAD, kuruluşların üstlendiği, organizasyonla, son derece başarılı geçen iyileşme çalışmasında gördüğüm başkanlar komitesi başkanı, KAGİDER BAŞKANI Sayın Gülden TÜRKKAN’IN engin bilgi birikimli sabırlı, becerisine hayran kalmamak elde değil, kendisini yürekten kutlarım.
Bu büyük adımda projenin AMACIYLA YÜZ MİLYON KADINA İSTİHDAM SAĞLAMAYI AMAÇLANIYOR.
BANA GÖRE İSTANBUL’DA TOPLANAN W 20 ZİRVESİ ÖNEMLİ BİR ADIM VE KADIN HAKLARINA ÇIKAN MERDİVEN BASAMAKLARIDIR.
Cumhurbaşkanının da oturumda söylediği gibi kadın delegelerin, öncülüğüyle kuyuya suyu döktük, bu ülke önemlidir. 1934 de kadına seçme ve seçilme hakkının verilişi örneğiyle kıyaslanarak, özel bir ülke olduğumuzu vurguladı.
KONU BAŞLIKLARI ÖZELE
a-Kadına sağlanacak Mikro kredi destekleri ( KREŞ SORUNU’na ÇÖZÜM)
b-Eşit olmayan, ücret alımına çözüm,
c-Doğum ölümleri, çocuk ölümlerine dikkat çekerek sorunun önemi vurgulandı
d- Projede bulunan kuruluşların yazılı olarak sunacağı tavsiye önerilerin dikkate alınması.
e-İstihdam yaratma, politik gelişmede cinsiyet eşitliğinin önemine dikkat çekildi.
f-Kadınların güçlendirilmesi sözleşmesindeki ve kadına yönelik şiddetin önemi
AYNI ZAMANDA İNSANLIK ADINA OLDUKÇA ÖNEMLİ OLAN  W 20  ZİRVESİ FAYDALANICILARIN ANA KARTI OLACAKTIR.
*- Ev eksenli çalışmaların önemiyle destek çalışmalarının ekonomiye büyük katkısı olacaktır.
HEDEF PUSULADIR.
*- Enerji, su, gıda, çevre sorunlarıyla kadını barışçıl yoldan yeniden ele almak.
‘’G20 ZİRVESİ GEZEGENİN İYİLEŞMESİ YOLCULUĞUDUR’’
*- Kadın ve erkeğin evde eşit olmasıyla, yeni nesillere katkımızla, hiçbir çıkarın gelişmediği ve hesap verirlilik şeffaflığıyla İnsanlığın gelişmesinde büyük adımdır.
*-Ülkeler arası dayanışmada ÇİN öncü bir ülkedir.
*- STK ların desteği önemli, boyutların genişlemesi ve sosyal girişimcilikteki dayanışmayla iyileşme yolları ve gönüllülük esasına dayalı çalışmalardaki, değerlerin  iyileşme adımları hızla yayılacaktır.
W 20, KADININ İŞ HAYATINA, DOĞRUDAN İLETİŞİM VE BAŞARI İÇİN  FIRSATTIR.
*-Kadınların vergi sistemindeki iyileşme bekleyen sorunların çözümüne ihtiyaç vardır. Mikro kredilerin desteği, önceliklidir.
TÜRKİYE DE BİR İLK OLAN KADIN LİDERLERİN W 20 ZİRVESİNDE BULUŞMASI, OLUŞUMA ANA UNSUR OLARAK KATILMASI ÜLKEMİZ ADINA BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR
*Hedefler arasındaki, kadın bankacılığının önemi büyüktür. İpoteksiz olarak yapılanacak çalışmalar programa alınmıştır.
KADINLARIN, EĞİTİM BAŞTA OLMAK ÜZERE, İSTİHDAM KONUSUNDA İYİLEŞMESİNE, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÖNCÜLÜK EDEREK SÖZÜNÜ VERMİŞTİR.
2030 MARTTA 17 ÖNEMLİ HEDEF TESLİM EDİLMİŞ OLACAK.15 YIL BOYUNCA HÜKÜMETLER KONUYLA İLGİLİ SÖZLERİNİ YERİNE GETİRMİŞ OLACAKLAR.
‘’ İNSAN VE KADIN HAKLARI İÇİN İLO HER TÜRLÜ YARDIMA HAZIR’’
*Kadın istihdamında çocuk bakımıyla ilgili, sorunlara çözüm önemlidir.
‘’HEDEFLENEN İYİLEŞMEDE HÜKÜMETLER ÖZEL SEKTÖR, STK’ LARIN ÖNEMİ BÜYÜK VE NELER, İSTENİYOR, NELER HEDEFLENİYOR VE DAYANIŞMADA, SOSYAL GİRİŞİMCİLİK ÖNEMLİ’’
‘’ HÜKÜMETLER, BU KONUDA, PARLAMENTODA MASASINI KURARAK, KARARLARI GÜNDEME TAŞIMAK ZORUNDA,
*Aile içi şiddetin önlenmesi ve çocuk eğitimleri ele alınacak,
*Babalara çocuk bakımı eğitimleri,
*Kadın kotası konusunda, iyileşme,
‘’W 20’ DEKİ ÖRNEK GİBİ LİDER KADINLAR SEÇİLSİN ’’HÜKÜMETLER KADIN SEÇİMİNİ BİZLERE VERECEKTİR’’
Çalışan ve yöneten kadınların sorunları bir havuzda toplanmalı,
İşyerlerinde şiddete karşı komiteler kurulmalı,
‘’KADIN DA YETENEK EVRENSEL İŞLEYİŞTİR’’
DERNEĞİMİZİ temsilen katıldığım, W 20 zirvesinde, edindiğim izlenimlerin özetidir. Konuya emeği geçen, Ülkeler başta olmak üzere, emeği geçenleri, şükranlarımla, kutlarım. Herkesin yolları açık olsun.

İnsaf KILIÇ
ANKARA GİRİŞİMCİ KADINLAR DERNEĞİ
AGİKAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI
ANKARA // 18.10.2015

7 Eylül 2015 Pazartesi

BRÜKSELNAME; “Çığlık”, Kader Sevinç

“Çığlık”, Kader Sevinç
çığlık-görmekÇağdaş dünyanın gündeminde somut konular var: dijital ekonomi, temiz enerji, sosyal güvenlik reformu, nano teknoloji, nesnelerin interneti… Ülkeler kalkınmaya, toplumlar daha iyi bir geleceğe, siyaset bu hedeflerde daha başarılı olmaya odaklı.
Türkiye’de ise toplumu bu somut gündemlerin uzağında tutan çatışmacı, kötücül bir siyasi anlayış ülkenin enerjisini emmeyi sürdürüyor. Karabasan her gün yaşamlarımıza çeşitli şiddet imgeleri olarak yine yeniden giriyor.
Bu çatışmadan beslenen, eski zihniyetli erkeklerin egemen olduğu siyasi dil ve şiddet kültürü, birçok yaşamsal alanda Türkiye’yi geriye götürüyor. Bu ortamdan en olumsuz etkilenenler ise kadınlar. Özellikle, imtiyazsız kesimlerin kendilerini gerçekleştirme mücadelesi veren genç kadınları. Türkiye’de bırakın ilerici kadın hakları ideallerini, hatta bırakın kadın hakları konusunun bir “kadın” değil bir insan sorunu olduğunun kavranmasını, kadınların güvenliğinin nasıl sağlanacağı gibi en temel bir kaygı seviyesindeyiz hala.
Bir vaka, binbir sorun
Üniversiteden uluslararası ilişkiler bölümünden yeni mezun, Kocaeli’den Manolya Uzgen’in mektubunu yüreğim ağzımda okudum. Siz de okuyun istedim satılarını biraz empatiyle, özellikle erkekler:
Size tatsız bir olaydan bahsedeceğim, geçen cuma akşamı evime giderken tacize uğradım. Sizinle konuşurken de bahsetmiştim üç kadın nüfusu olan bir ailede önce kız kardeşim ardından annem ve en sonunda benim de başıma geldi. Çok ağır değil ama tacizden ziyade sanırım bir kaçırma teşebbüsü idi.
Saat 23.30 sularında evime yürüyordum, bir pazar sokağından geçmek zorundayız eve giderken ve sokakta kimse yoktu. Telefonda konuşuyordum. Güya telefonda konuşurken kendimi güvende hissediyorum sonuçta bir ses var.
Yanımdan Mitsubishi marka bir minibüs geçti az ilerde karşımdan gelen adamı araca aldı. Ben yürüdüm biraz sonradan fark ettim ki araç hareket etmiyor kaldırıma yanaşmış bekliyor. Böyle olunca korkup telefonu kapattım ve babamı aramak istedim. Yürümeyi kestim beklemeye başladım. Telefonum bağlanmadı araç da bu sırada kaldırımdan bana doğru geri geri gelmeye başladı. Minibüs yanıma gelince ben ileri doğru hareket etmeye başladım bu sefer minibüs vitesi değiştirdi, benimle ileri gelmeye başladı korktum ve koşmaya başladım; onların da benimle birlikte hızı arttı. Çok güçlü çığlık attım çünkü minibüs kapalı ve sürgülü kapısından birisinin beni içeri çekmek istediğini hissettim. Sesime herkes yetişti annem evde bilgisayar başında duymuş zaten. Babam koşana kadar yetişen komşularımız oldu. Aracı hiç bir yere göndertmedim polisi aradım ve toplanan halk ile birlikte iki sapığı olay yerinde beklettim. Bu esnada gerçekten bir sinir boşalması yaşadım. Sanıyorum ki bir erkeğin yumruğundan çok daha ağır tepkilerle isimlerini, suratlarını tüm mahalleye ifşa ettim. Polislerle karakola gittik ve şikâyetçi oldum. 
İnanın korkum sinirimin yanında bir hiç artık. O kadar çok canıma tak etti ki, yolda gördüğüm erkeklerden tam anlamıyla midem bulanıyor. Bu olayları yaşarken de gördüğüm tek bir şey var: kadınlar kendilerini savunmayı daha iyi bilmeli. Sözle tacizin bir yıla kadar hapsi var bunu bilmiyorlar. Sadece bir şahit olsa bile dava açabilirler; bunu da bilmiyorlar. O kadar çok korkuları var ki, sapıklar kendilerine musallat olur diye… 
Şimdi İl Müdürlüğü Kadın Hizmetleri ile bir proje yapmak istiyorum bilinçlendirme amaçlı. Bu hafta yüz yüze görüşme sağlayacağım kendileriyle.
Kadın değil, insan sorunu
Manolya kendi kentinde, mahallesinde yaşadı bu vahim deneyimi. Başka nerede güvende olacaksınız ki? Bu sadece milyonlarca kadının Türkiye’de yaşamaktan yorulduğu bir örnek. O sesini yükseltmeyi ve çözüm için harekete geçenlerden olmayı seçmiş. İhtiyacımız olan cesaret ve toplumsal sorunlara sosyal girişimci bir tavırla çözüm arama yaklaşımına işaret ediyor bu davranışı.
Peki ya siz?
Siz derken insanlardan bahsediyorum, kadın veya erkek ayrımı olmadan, insanlardan.
Her gün çevrenizde ve kendi yaşamınızda gördüğünüz şiddete sesinizi yükseltecek misiniz?
Sesini yükseltenlerin etkisini çoğaltmanın zamanı çoktan gelmedi mi?
Sokakta veya ruhumuzda, çığlık çığlığa yaşamaya alışmamak için.
Kader Sevinç
Brüksel

21 Temmuz 2015 Salı

ÇOK ÖNEMLİ BİR KONU: "KADININ VE ÇOCUĞUN SOYADI RAPORU"


BİLKA
BİLGE KADIN ARAŞTIRMA MERKEZİ             

KADININ VE ÇOCUĞUN SOYADI RAPORU
(2014) 

Av. VİLDAN ERYILMAZ
İlahiyatçı SABRİYE BAHTİYAROĞLU
Psikolog BURCU TOLUÇ


KADININ VE ÇOCUĞUN SOYADININ HUKUKİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
                                                                                                    
                                          Av. Vildan ERYILMAZ                                                               

ANAYASA MAHKEMESİ, AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ VE
YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

Türk Medeni Kanununun (TMK) m. 187 hükmüne göre;  “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra Nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.” Buna göre kanun evli kadına iki seçenek sunmaktadır. Seçeneklerden birisi, kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağına; ikincisi ise, evlendirme memuruna veya nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilmesine ilişkindir.
Bir kimsenin kanun gereği soyadı edinmesi ya evlenen kadının durumunda olduğu gibi evlenmenin bir sonucu olarak ya da çocuğun soyadı edinmesinde soy bağı ilişkisinin bir sonucu olarak meydana gelmektedir.
TMK m. 187 hükmü, kadının evlendiği anda kocasının soyadını kanun gereği elde edeceğini, bunun yanında isterse ilgili yerlere başvurarak evlenmeden önceki soyadını da kocasının soyadı ile birlikte kullanabileceğini düzenlemektedir. Bu düzenlemeye göre, hukuk sistemimizde yasama organı kadının evlendikten sonra hiçbir şekilde önceki soyadını tek başına kullanmasına imkân vermemektedir.
Medeni Kanununda yer alan kadının soyadı ile ilgili bu düzenlemeye rağmen, evlenen kadının soyadını değiştirmesi ile kişilik hakkı ve kamu düzeni ihlalinin gerçekleştiği fikir ve görüşleri gündemi mesnetsiz ve gereksiz olarak fazlası ile meşgul etmektedir.
Evlenen kadının evlenmeden önceki soyadını kullanmasına kanuni düzenleme ile engel olunmasının, kişinin özel hayatına zorunlu müdahale oluşturduğunu ileri sürenler de mevcuttur. Bu söylem medyada sıkça ve tek taraflı olarak dile getirilmektedir. Bu yayınlar kanuni değişikliklerin yapılması için bir baskı unsuru olarak kullanılmaktadır.
Zira Türkiye’nin taraf olduğu temel hak ve özgürlüklere ilişkin başta İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile Temel Hak ve Özgürlükleri düzenleyen diğer sözleşmelerde, evli kadının evlenmeden önceki soyadını muhafaza edeceğine ilişkin açık bir hüküm ve düzenleme bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla, “aynı konuda farklı bir hüküm” mevcut değildir.
Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)  2004 yılında almış olduğu bir kararla, kadının soyadı ile ilgili bu düzenlemenin, özel hayatın ve aile hayatının korunması ilkesine ve ayrımcılık yasağına aykırı olduğunu söyleyerek, TMK m. 187 düzenlemesinin “evli kadına kocasının soyadını taşımayı dayattığını, bunun da soyadını seçme ve evlenmeden önceki soyadını muhafaza etme hakkını ortadan kaldırdığını belirterek adı geçen düzenlemenin Sözleşmenin m. 8. de belirtilen “özel hayata” müdahale oluşturduğu gerekçesi ile ihlal kararı vermiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin m. 46 uyarınca, mahkeme kararları bağlayıcıdır. Akit devletler, taraf oldukları davalarda mahkemenin nihai kararlarına uymayı taahhüt etmişlerdir. Bu kararlar, milli mahkeme kararlarını ortadan kaldırmaz, sadece hak ihlali olup olmadığını tespit eder. AİHM kararlarının uygulanması için akit devletler gereken tedbirleri alır. Bunu nasıl yapacakları kendi takdirlerine bırakılmıştır.
Akit devletler sözleşmeye göre bir yükümlülük altında değildir. Mahkeme kararları iç hukukta doğrudan sonuç doğurmamakta, milli mahkeme kararlarını iptal ederek veya değiştirerek onların yerine geçmemektedir. Akit devletlerin iç hukuk düzenlerinde kesin hüküm kavramı yerleşmiş olduğundan, AİHM kararları milli mahkeme kararlarının bu niteliğini ortadan kaldırmaz. Milli mahkeme kararlarının sözleşmeye aykırılığının tespit edilmesi halinde tazminat ödenmesi haricinde bir yaptırım söz konusu olmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi ise 2011 yılında kadınının soyadı ile ilgili bir kararında AİHM kararına aykırı yönde karar vermiş, Türk kadınının kanunen ve zorunlu olarak evlendiği kimsenin soyadını alması gerektiği yönündeki önceki içtihadını teyit etmiştir. (R.G., t. 21.10.2011, s. 28091)
Anayasa Mahkemesi, Medeni Kanun m. 187 hükmünün Anayasa’ya aykırı olmadığı sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararında, kişinin soyadının “kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsur” olduğunu ve bu bağlamda “vazgeçilemez, devredilemez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı” olduğunu ifade etmiştir.             
“Kişinin kimliğini belirleme işlevi yanında, ailesini ve soyunu belirleme, kişiyi başka ailelerin bireylerinden ayırt etme işlevleri” de olduğuna, bu doğrultuda kanun koyucunun “nüfus kayıtlarının düzenli tutulması, resmi belgelerde karışıklığın önlenmesi, soyun belirlenmesi, ailenin korunması gibi sebeplerle” soyadını düzenlemeler ile kural altında tuttuğuna vurgu yapmıştır.
MK m. 187’de yer alan kuralın da “aile birliğinin korunması ve aile bağlarının güçlendirilmesi başta olmak üzere, nüfus kayıtlarının düzenli tutulması, resmi belgelerde karışıklığın önlenmesi ve soyun belirlenmesi gibi kamu düzeni gerekleri nedeniyle kabul edildiği” yönünde karar vermiştir.
Yargıtay, kocasından boşanan ve çocuğuna kendi soyadını vermek isteyen annenin, yerel mahkeme tarafından kabul edilen talebini, Nüfus Müdürlüğünün temyizi üzerine bozmuş, gerekçe olarak ise anne ve babanın, çocuğun doğduğu anda evli olması halinde, babanın soyadını alacağını, çocuk reşit oluncaya kadar veya baba TMK m. 27 şartlarını ispatlayarak soyadını değiştirmedikçe, soyadının değiştirilmesinin mümkün olmadığını ifade etmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin ve Yargıtay’ın birbirini teyit eder nitelikteki kararları ile TMK m. 187 hükmünün Anayasaya ve mevcut kanuni düzenlemelere aykırı olmadığı, kadının soyadının evlilik ile birlikte değişmesinin kişilik hakkı ihlali ve kamu düzeni ihlaline neden olmadığı görüşünü benimsemekte oldukları anlaşılmakta idi.
Ancak Anayasa Mahkemesi 2013 yılında önceki içtihadından dönerek tam tersi bir karar vermiştir. Kararda "Başvuruya konu yargılama kapsamında başvurucunun sadece evlenmeden önceki soyadını kullanmasına yetkili idari ve yargısal merciler tarafından izin verilmemesi şeklindeki uygulamanın, kişinin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri olan soyadının vazgeçilemezlik, devredilemezlik ve kişiye sıkı surette bağlı olma niteliklerinin kadının soyadı bakımından geçerliliğini etkilediği görülmekle, belirtilen uygulamanın Anayasa'nın 17. maddesinde tanımlanan manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkına yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır." demiştir. Anayasa Mahkemesi’nin, AİHM paralelinde aldığı bu karar Türk kadınının soyadı meselesinin güncelliğini artırmıştır.   
Bilindiği üzere soy baba/erkek ile takip edilmektedir. Nesil silsilesi babayı takip etmektedir. TMK m. 282 göre, çocuk ile ana arasında soy bağı doğumla kurulur. Çocuk ile baba arasındaki soy bağı ise m. 283 göre ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmü ile kurulur. Babanın soyadının kullanılmasında asıl olan, neslin devamı ve takibini sağlamaktır. Çocuk bu sebeple babasının soyadını kullanmalıdır. Özel durumlarda reşit olan çocuk kendi istek ve iradesi ile farklı bir soyadı seçebilir ve kullanabilir.
Nesebin devamlılığının sağlanabilmesi bakımından olması gereken bu düzen, erkeğin kadına üstün tutulduğu anlamını taşımamaktadır. Çocuğun babasının soyadını taşıması kendisi için hem hak hem de bir yükümlülüktür.
Geniş anlamda soy bağı bir kimse ile onun ecdadı, üst soyu arasındaki biyolojik ve doğal bağlantıyı ifade etmektedir. Dar anlamda soy bağı, yalnızca çocuklar ile ana ve baba arasındaki bağlantıyı başka bir deyişle çocuğun anne ve babasına bağını ifade etmektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı 2011/2-775 Esas 2012/116 Karar)
Anayasa Mahkemesi 2011 yılında verdiği bir karar ile Soyadı Kanunu’nun m. 4/2’deki “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” biçimindeki birinci cümlesini iptal ederek, boşanmada velayeti kadına verilen çocuğa kadının kendi soyadını vermesinin yolunu açmıştır. (R.G., t. 14.02.2012, s. 28204)
Evlenen kadının kendi soyadını kullanmak istemesi ortaya önemli sorunlar çıkaracaktır. Evlenen ve kendi soyadını kullanmaya devam eden kadının boşanması durumunda, ortak çocuğun, babanın soyadını değil annenin soyadını taşıması halinde, ciddi sıkıntılar yaşanabilecektir. Kadının yeniden evlenmesi halinde, erkeğin soyadını ortak soyadı olarak belirlemeleri halinde, çocuğun soyadı annenin kızlık soyadı olarak kalmaya devam mı edecek, yoksa evlenen anne ve yeni eşin seçmiş olduğu ortak soyadını mı alacaktır?
Farklı bir ihtimal ise çocuğun annenin soyadını taşıdığı durumlarda, yeniden evlenen annenin yeni eşin soyadını taşımak istemesidir. Bu durumda çocuk annesinin sonradan evlendiği kişinin soyadını mı alacaktır? Zira böyle bir durumda özellikle çocuk bakımından nesebin devamlılığını takip etmek zorlaşacaktır.
Boşanan eşlerin birden fazla çocukları olduğu varsayıldığında, çocuklardan bir kısmı annede ve bir kısmı babada kaldığı takdirde, annenin talebi ile soyadı değişen çocuklar ve babanın yanında kaldıkları için soyadı değişmeyen (babanın soyadını taşıyan) çocuklar söz konusu olacaktır. Bu durumda acaba çocukların bir kısmının annenin soyadını alması ve bir kısım çocukların babanın soyadını taşımaya devam etmesi sosyal hayatlarını olumsuz etkilemeyecek midir?
Kadının birden fazla kez boşanıp evlendiği düşünüldüğünde ve her evliliğinden çocuklarının olduğu hususu göz önünde bulundurulduğunda, kadının soyadının çocuğunda taşıması gerektiği yönünde olan görüş ve önerilere katılmak mümkün görünmemektedir. Kadının kendi soyadını kullanmak istemesi özel ve istisnai hallerde mümkün olsa bile, çocuğun kimliğinin belirlenmesinde soyadının vazgeçilmez, devredilemez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı olduğu göz önünde alındığında, çocuğun soyadının babanın soyadı ile aynı olması uygundur.
Türk hukukunda aile ismi ile eş anlamda kullanılan soyadının, kişinin kimliğini belirleme işlevi yanında, ailesini ve soyunu belirleme, kişiyi başka ailelerin bireylerinden ayırt etme işlevleri de bulunmaktadır. Bu işlevleri nedeniyle kanun koyucu, nüfus kayıtlarının düzenli tutulması, resmi belgelerde karışıklığın önlenmesi, soyun belirlenmesi, ailenin korunması gibi sebeplerle soyadı kullanımını kanuni düzenlemelerle kural altına almıştır. Mevcut kanuni düzenlemeler ışığında kadının soyadını tek başına kullanması ve çocuk veya çocukların kadının soyadını kullanması istisnai haller ve kanuni gereklilikler haricinde mümkün olmamaktadır.
***
KADIN VE ÇOCUĞUN SOYADININ İSLAM HUKUKU AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

                                                                                      Sabriye BAHTİYAROĞLU
                                                                                                  (İlahiyatçı)

İSLAMDA NESEBİN KORUNMASI

İslam da 3 şeyin korunması esastır.     
1. Can                                                                      
2. Mal
3. Nesep
İslam; nesebi korumaya, babalık haklarına riayet etmeye özen göstermiştir. İslam hukukçuları sahih nikâhla evli olan kadının doğan çocuğunun kocasına nispet edileceği hususunda görüş birliği içerisindedirler.”Çocuk yatak sahibine aittir.” Hadis-i şerifi bunun delilidir.  
Araplarda evlat edinilen çocuk gerçek bir oğul gibi kabul ediliyordu. Mirastan pay alıyor, evlat edinen anne onu gerçek bir oğul gibi, evin kızıda onu öz kardeş gibi kabul ediyordu. Bu konu düzeltilmesi gereken en önemli hususlardan birisiydi.
“Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler (bu hüküm) emzirmeyi tamamlamak isteyenler içindir. Onların (annelerin) nafakası ve kisvesi (giyeceği) maruf vechile (babanın elinden gelen miktara ve örfü âdete göre) çocuk kendisi için doğrulmuş olan (baba) üzerinedir.”        Bakara Suresi 233. ayet.
Ayet-i kerimedeki çocukların babalar için doğurulduğu ifadesi ile çocuklar babalara nispet edilmektedir.
“Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın, bu Allah katında daha adildir. Eğer babalarınızı bilmiyorsanız artık onlar din de sizin kardeşlerinizdir veya dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin, kasıt gözeterek yaptıklarınızda (vebal) vardır. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”Ahzab suresi 5. ayet   
Bu ayet-i kerimeden evlatlık alınan kimselerin evlat edinene değil asıl babalarına nispet edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu emrin uygulanması ile ilgili olarak ilk sunulan reform Peygamber’in (s.a.v) evlatlığı Zeyd’in artık Zeyd bin Muhammed (s.a.v), (Muhammed’in oğlu Zeyd) yerine Zeyd’in babasına nispet edilerek Zeyd bin Harise (Harise’nin oğlu Zeyd) adıyla çağrılmasıdır. Bu ayetin nüzulünden sonra insanların kendilerini gerçek babalarından başkalarına nispet etmeleri yasaklanmıştır. 
Yine Sa’d bin Ebu Vakkas’tan Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.”Kendisini, bildiği halde babasından başkasına nispet eden kimseye cennet haram kılınmıştır.”      
Başkasına babalık iddiasında bulunan kimse bunun helal olduğunu kast ettiği takdirde cennet ona haram olur veya cennet ona azap görmeden önce haram olur.     
Babasından başkasını haram olduğunu bildiği halde, fakirlik veya makam talebi sebebiyle kendisine baba edinirse bu küfürdür. Ancak bunu helal kabul etmese büyük günahlardan birini işlemiş olur, cehenneme girmeyi gerektirir.
Başka bir hadiste: “Kim babasından başkasını baba olarak çağırırsa Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti üzerine olsun. Allah kıyamet gününde onun ne farzını ve ne de nafilesini kabul eder.”        
“Babasından başkasını babamdır diye iddia eden kimse yoktur ki küfre girmesin.”
Peygamber Efendimiz bu hadis-i şerifler ile böyle yapan kimsenin bizzat babasının nesebini ret etmesi sonucunda bu hükme dâhil olacağını bildirmektedir.
Şayet bu kimsenin nesebi dedesiyle veya onu evlat edinen kimseyle şöhret bulmuşsa (tanınmışsa) ve babasını inkâr etmemişse, şöhretinden dolayı o kimseye kendisini nispet ederse bu tehdide muhatap olmaz.              
Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan İslam ilmihalinde nesep şu şekilde tarif edilmektedir; Geniş anlamda nesep, bir kimsenin geldiği soy ile ilişkisini, kan ve hısımlık bağını ifade eder. Dar anlamda nesep ise, çocuğun ana babasıyla hısımlık ilişkisidir. Sahih (geçerli) bir evlilikte doğan çocuğun nesebi kocaya bağlanır.   
İslam hukukunda soyun (nesep) korunması, önemi ve kuralları da şu şekilde açıklanır.                                                                                                                 
Kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukuki bir takım sonuçlar doğuran bir evlatlık kabul edilmemiştir. Evlat edinenle evlatlık arasında bu ilişki sebebiyle bir mahremiyet doğmaz. Aynı şekilde evlat edilenin ASLİ NESEBİNİN zayi edilmesi ve evlat edinenle evlatlık arasında tek veya çift taraflı bir MİRASÇILIK ilişkisi yoktur.
İki yaştan küçük çocukların –neseplerinin korunması anne ve babalarıyla irtibatlarının sağlanması kaydıyla- evlatlık edinilip emzirilmesi ve böylece süt mahremiyetinin ortadan kaldırılması gerekir.           
Görüldüğü gibi her ne sebeple olursa olsun çocuğun nesebi göz ardı edilemez ve çocuk babanın nesebini başka bir deyişle soy ismini taşır.  
Osmanlıdaki uygulamada bu şekildeydi. Evlatlık alınan çocukların masrafları istenirse bir belge ile belirlenir ve baba ortaya çıktığında veya maddi durumu düzeldiğinde masraflar babadan alınabilirdi.      
Cumhuriyet döneminde soyadı kanunu ile bu durum resmileştirilmiş oldu.    
Ayetler ve hadisler ışığında yapılan açıklamalar çocuğun nesebinin babaya bağlanacağını göstermektedir. Eğer bir anne çok önemli bir geçerli sebebi (can korkusu gibi) yoksa keyfi olarak çocuğuna kendi kızlık soy ismini veremez.     
Yukarıda yapılan açıklamalara göre ailenin korunması, aile içi huzur ve refahın sağlanması için çocuk ve anne arasındaki bağın kuvvetlendirilmesi hepsinin aynı soy ismini almalarıyla mümkündür. Sonuçta aile kurumunu tahrip eden hatta yıkan düzenlemelerin dini yönden tasvip edilmesi mümkün değildir. Bu tarz uygulamalar çocuğun ve diğer aile bireylerinin psikolojilerinin bozulmasına, aile kurumunun çıkmaza girmesine ve özellikle çocukta tamir edilemez yaralar açılmasına sebep olur. Çocuğun anne veya baba yanında kendini yabancı hissetmemesini sağlamak için aile fertlerinin aynı soy ismini taşımaları gerekmektedir.
Nesillerin geçmişlerini daha iyi tanıyabilmeleri için soy ağacı kütükleri sağlam tutulmalı, bu bakımdan ailede herkes aynı soy ismini taşımalıdır.     
Dünya kurulduğundan bu yana birtakım istisnalar dışında çocuk babanın soy ismini taşımıştır.       
Bu istisnalardan bir tanesi Hz. İsa’nın annesinin ismiyle anılmasıdır.
Peygamber Efendimiz’in soyu kızı Fatıma’dan devam etmesine rağmen çocuklar babaları Hz. Ali’nin ismiyle anılırlar. Hüseyin bin Ali (Ali’nin oğlu Hüseyin) gibi.
****
KADIN VE ÇOCUĞUN SOYADININ PSİKOLOJİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
                                                                                                           
                                     Psk. Burcu TOLUÇ                                                                                  
Ülkemizde geçmişte ve günümüzde aile erkeğin soyadını taşımıştır. Şimdiye kadar bu konuda herhangi bir sorunda çıkmamıştır. Ancak son yıllarda gelişen bir takım akımlar bu durumun kadının özgürlüğünü engellediği veya kısıtladığını ileri sürerek konuyu gündeme taşımaktadırlar. Ancak soyadı konusu sadece hukuki bir konu olmayıp olayın çok ciddi sosyolojik ve psikolojik yönleri de bulunmaktadır. Mevcut gelişmeler ışığında burada konunun psikolojik yönüne değinilecektir.     

Boşanmış Kadının Velayeti Kendisinde Olan Çocuklara Kendi Soyadını Vermesi

Ülkemizde özellikle son yıllarda boşanma oranlarında artış gözlenmektedir. Ailenin kurulması ve sürmesi için özveride bulunulması Türk toplum yapısının temel reflekslerinden birisidir. Türk toplum yapısının diğer bir özelliği, ataerkil yapıya dayanmasıdır. Ataerkil yapıda soy baba/erkek çizgisini takip ederken ana soyluluk da bunun tersi bir durum vardır. Çocukların babanın soyadını alması, çocuğun babanın soyunu takip etmesini ifade eder.
Boşanmış kadının velayeti kendisinde olan çocuklarına kendi soyadını vermek istemesi, ataerkil yapıdan matriarkal (ana soylu) yapıya geçmeyi ifade etmekte olup, toplumun aile yapısının genleriyle oynanan bir süreci ihtiva etmektedir. Yargıtay annenin bu yöndeki talebini haksız bularak yerel mahkemenin kararını bozmuştur. Yargıtay'ın gerekçeli kararı dikkat çekicidir. Gerekçeli kararda, ‘baba’ soyadının, ‘aile’ soyadı olduğu ve değiştirilmemesi gerektiği ve doğumdan önceki boşanmalarda çocuğun annenin soyadını kullanabileceği belirtilmiştir. Ayrıca “Böyle bir uygulamanın nüfus kütüklerindeki kaydın güvenilirliği ve istikrarı zedeleyeceği gibi asıl bu gibi uygulamalar çocuğun ruh hali üzerinde çok derin ve etkili travma yaratacaktır.” ifadesi ile durumun ciddiyeti ve önemine vurgu yapılmıştır.
  Boşanma durumunda çocuğun annenin soyadını alması, sadece çocuğun değil; aile, kadın, erkek ve toplum ruh hali üzerinde de derin izler bırakacaktır. Her ne kadar birtakım medya organları kadının özgürlüğü adına bunun demokratikleşmeye katkı sağlayacağını ileri sürseler de, erkeğin soyadının ailede çatı teşkil ettiği, bunun toplumu bağlayıcı bir etkisi bulunduğu, erkeğin kadına kadının erkeğe tamamlayıcı olduğu, eşler boşanmış olsalar dahi çocukların  psikolojik açıdan babaya duydukları bir özsaygının var olduğu inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Toplumu yönlendirmede araç olan yayın organlarının, verilen birtakım mahkeme kararlarının kadın için zafer olduğu manşetlerini atması toplumu yanlış yönlendirmektedir.
Ayrıca, boşandıktan sonra kadının velayeti altında olan çocuklarına soyadını vermesi, tekrar evlendiğinde aynı şekilde diğer çocuklarına soyadını vermesi çocuklar açısından daha vahim bir tablo sergileyecektir. 

Evli Durumdayken Kadının Sadece Kendi Soyadını Kullanabilmesi

Evlilik içerisinde kadının sadece kendi soyadını kullanabilmesi, evlilik kurumunu zedeleyici bir işlev ifa etmektedir. Milli ve manevi değerleri kendi bünyesinde barındıran Türk aile yapısını, mevzuat açısından hukuki bir zeminde tesis edilerek, tamamıyla Avrupa aile yapısına entegre etme çalışmaları aile kurumunun dağılmasına neden olmaktadır. Kadının sadece kendi soyadını kullanmak istemesi formel bir değişiklikten çok öte bir anlam ifade etmektedir. Psikolojik ve hatta sosyolojik bağlamda; kadının toplumdaki yeri, erkeğin psikolojik olarak aile yapısının bekçisi olmaması, soy bağının babayı takip etmemesinin çocukların hayat boyu bunun travmasını yaşama riski gibi faktörlerin düşünülmesi gerekmektedir.  Zira toplumun dirlik ve düzeni için, birlik ve beraberliğin gücünü koruması, en ufak bir zedelenmeye yer verilmemesi, aile kurumunun hayati önemi göz önünde bulundurulmalıdır.
Aile kurumunun yıkımlara uğramasındaki nedenlere bakıldığında ve hatta psikolojik danışmanlık merkezlerinde yapılan çalışmalarda birbirleri ile kuvvetli bağ kurmuş kişilerin problemlerden de öte çetin meselelerin bile daha kolay üstesinden gelebildikleri görülmektedir. Buna karşılık boşanma vakalarının artış gösterdiği dönemlerde, psikolojik olarak yakın bağları yeterince kuvvetli olmayan kişilerin özgürlük adı altında kopukluk içerisinde sadece aynı evi paylaştığı gözlemlenmektedir. Zihinsel ve ruhsal anlamda kendisini bağımsız hissettiğini söyleyen bireylerin basit ailevi problemleri bile aşamadıklarını aksine boşanma kararı ile psikolojik destek aldıklarını söylemek mümkündür.
Milletimizin en özel bir yönü de birbirlerine, ailelerine olan duygusal bağın yakın çerçevede olmasıdır. Bu konuda en ufak bir zedelenmeye dahi yer verilmeyerek bu bağların güçlenmesi birlik ve beraberliğimizi kuvvetlendirecektir. Aile kurumunda babanın soyadı bir nevi çatı anlamında psikolojik olarak koruma, gözetme teşkil etmektedir. Kadının psikolojik anlamda farklı ruh yapısı ve naif, nazik yaratılışı göz önünde bulundurulursa bu durum kadının özgürlüğünün elinden alınması değil, aksine eline destek veren bir el anlamını taşımaktadır.

GENEL DEĞERLENDİRME

Ülkemiz bir süredir maalesef nesep karışıklıklarına yol açacak tehlikeli bir sürece girmiştir. Sperm bankaları, anne sütü bankalarından sonra kadının ve çocuğun soyadı ile ilgili bir takım değişiklikler gündeme getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin ilgili hükümleri iptal etmesi ile kadının evlenmeden önceki soyadını evlilik içerisinde tek başına kullanmasının ve kadının boşandığında velayeti kendisine verilen çocuklara kendi soyadını verebilmesinin yolu açılmıştır. Anayasa Mahkemesinin müstakar içtihatlarından dönerek bu yönde karar vermesinin dayanağı AHİM kararlarıdır. Gerçekte AHİM kararlarının hiçbir bağlayıcılığı yoktur ve sadece tazminat yükümlülüğü doğurabilir.
Bu uygulamalar “aile toplumun temelidir” anlayışına tamamen zıttır. Anayasa Mahkemesi bu kararı ile Anayasadaki toplumu ayakta tutan en temel ilkelerinden birisini yok saymaktadır. Bu tür uygulamalar aile bireyleri arasındaki birlik ve beraberliği zedeleyecek, biz duygusunu, aidiyet hissini yok edecektir. Daha evlenmeden boşanmayı düşünen yeni nesil üzerinde yıkıcı etkisi olacak, aile birliği kurulurken boşanma sürecine de girecektir. Bu yaklaşım boşanma oranlarının hızla arttığı ülkemizde bu oranların artan bir ivme kazanmasından başka bir sonuç vermeyecektir.
Ayrıca nesep yönünden belirsizliklerin, karışıklıkların kapısı da sonuna kadar açılacaktır.
·      Çocuklara kimin soyadı verilecektir?
·      Birden fazla çocuk olur ise çocukların soyadı ne olacaktır?
·      Boşanma durumunda kadının soyadını alan çocuk babasının soyadını taşıyamazken annesinin babası olan kişinin, dedesinin soyadını taşıyacaktır! Çocuk adına hayati önemi haiz böylesi bir konuda kadının tek başına karar alması ne kadar adildir?
·      Anne yanında ve ona muhtaç olan çocuktan bu durumu idrak edip karşı çıkması beklenebilir mi?
·      Birden fazla çocuk olduğunda bir kısmının velayeti annede bir kısmının velayeti babada kalmış ise ne olacaktır?  Kardeşler farklı soyadı mı taşıyacaklardır?
·      Kadın velayeti kendisinde bulunan çocuğa kendi soyadını verdikten sonra evlenir ve yeni eşinin soyadını alır ise çocuk hem annenin hem de babanın soyadını taşımayacak, dedenin soyadını taşımaya mahkûm mu edilecektir?
Bu konuda benzer sorular çoğaltılabilir.
Mevzuatta zaten evlenen kadına evlenmeden önceki soyadını da taşıyabilme imkânı verilmektedir. Kadının iyiniyetli, kendi babasının soyadını taşıma talebi bu şekilde karşılanmaktadır. Ortada hukukla veya insan hakları ile ilgili bir sıkıntı yoktur. Burada mesele başkadır. Ortada feminizmden hatta erkek düşmanlığından da öte evliliğe ve aile kurumuna açıkça cephe alan bir zihniyet vardır.
Karar organları günübirlik moda akımlara, medya yönlendirmelerine göre hareket etmemelidir. Toplumun yapısına uygun uzun vadeli politikalar ile hareket edilmelidir. Mahkeme kararları, yargı içtihatları toplumun vicdanını kanatarak, denizde bir damla kadar bile olmayan bir kısım marjinal unsurları tatmin etmek veya susturmak adına verilmemelidir. Yüzyıllarca dimdik ayakta duran milletimizin bu gücü inancına uygun aile birliğinden ve aile fertlerinin birbirlerine duyduğu güvenden gelmektedir. İnancımızı, tarihimizi, kültürümüzü, medeniyetimizi küçümseyip yok sayarak, aile kurumunun yok olduğu Batıyı taklit etmek maalesef sonu yok oluşa giden büyük bir gaflettir.
Toplumsal hayatın devamı ve gelişimi için bir takım kurallara uyulması zorunludur. Evrende zerreden kürreye, tek bir atomdan devasa galaksilere, tek hücreden en büyük en gelişmiş canlılara kadar belli kurallar çerçevesinde işleyen bir nizam vardır. Tek bir atomun hatta atom içerisindeki tek bir yapının yine tek bir hücrenin hatta hücre içerisindeki tek bir yapının bile bu kuralların dışına çıkması nasıl bir felakete sebep olabiliyorsa toplum nizamı da böyledir. Toplum menfaati bireysel menfaatlerden önce gelir. Bu birey özgürlüklerinin yok edilmesi değil aksine gelişmesi için zaruridir, çünkü bireyin varlığı toplumun varlığı ile mümkün olabilir.
Nizam ile intizam olur. İntizam olan yerde özgürlük olur. Evlilik içerisinde kocanın soyadının kadının ve çocuğun soyadı olarak kullanılmaya devam etmesi ailenin nizamı, toplumun nizamı dolayısı ile devletin nizamı için zaruridir.